İmbat MUĞLU

İmbat MUĞLU

Mail: [email protected]

16 MART 1988 HALEPÇE KATLIAMI

 

 

 

 

 

“Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne
yaparsanız yapın, ama soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.”

Aliya İzzetbegoviç

1979 yılında İran da Humeyni önderliğindeki hareket Amerikan yanlısı Şah rejimini sona
erdirmiş, bir yıl sonra Eylül 1980’de Irak, İran’a savaş açmıştı. İran da yeni kurulan rejimi
çıkarları açısından tehlikeli bulan ABD, Saddam yönetimini İran’a karşı savaşında
destekledi. Bu destek, yalnızca politik destekle sınırlı değildi. Her tür silah desteği de
sağladı Irak’a.İran-Irak savaşının 8.yılında Irak ordusu ile Kürt silahlı örgütleri ve grupları
çatışmaya başladılar.

Mesut Barzani ile Celal Talabani’nin Saddam Hüseyin yönetimine
karşı birleşmesi ve Süleymaniye çevresini kontrol altına almaya başlaması Saddam
Hüseyin’i kızdırdı. Saddam Kuzeni Hasan Ali Mecid’i (Kimyasal saldırıları operasyonları
yönettiği için Kimyasal Ali olarak tanındı) Baas Partisi’nin Kuzey Bürosu (Kürtlerin
yaşadığı bölge) Genel Sekreteri olarak atadı. 27 Mart 1987’de de Mecid’e kuzeydeki tüm
devlet birimlerini yönetme yetkisi verdi. Yani kendisiyle eşdeğer yetkilerle
donattı.

Saddam ve Mecid, 'Kürt sorunundan sonsuza kadar kurtulmak' için 'Enfal' ismini
verdiği  ülke tarihinin en kanlı operasyonuna girişti. Kara harekatları, havadan
bombalamalar, yerleşim yerlerinin sistematik bir şekilde yıkılması, toplu zorunlu göçler,
idam mangaları ve kimyasal saldırılar Enfal operasyonunun başlıca
yöntemleriydi.Kimyasal bombalar ilk olarak Balisan Vadisi'nde kullanıldı. Balisan’ı,
Şanexşê köyü takip etti.

Kimyasal saldırıların üçüncü ve en büyüğü ise  Halepçe ’ye
yapıldı. Halepçe ’de yaklaşık 76 bin kişi yaşıyordu. İran-Irak savaşı tüm şiddetiyle
sürerken, 1988’in 15 Mart’ında İran ordusu ‘Zafer-7’ adıyla, Irak’ın içlerine doğru bir
taarruz başlattı. Celal Talabani’ye bağlı güçler de, İran askerleriyle birlikte hareket
ediyordu. İran ordusu ve Talabani’nin peşmergeleri  Halepçe ’yi geçerek, gece botlarla
Derbendikan Gölü’nün güneyine çıktı ve Süleymaniye karayolunu tuttular.Tüm iletişim
hatları kesilmiş ve bölgenin Irak’la bağı kopmuştu.

Bu bölgede dört bin Irak askeri de vardı.

İran ordusunun bu kadar yaklaşması ve bölgenin Kürtlerin denetimine girmesi
Baas rejiminde panik yarattı. Saddam İran Ordusu’nun ilerlemesini durdurmak için
Mecid’e bir kez daha kimyasal saldırı emri verdi.Mecid’in komuta ettiği Irak birlikleri 16
Mart’ta Enfal’in en acımasız saldırısı için düğmeye bastı. Önce hava bombardımanı,
ardından topçu atışı başladı. Ancak Halepçe sakinleri çok korkmadı. Saldırıyı, yıllardır
süren savaş nedeniyle, artık yaşamlarının bir parçası olarak algıladı. Evlerine ve
sığınaklara girdiler. Ancak Irak Ordusunun taktiğinden haberdar değillerdi.Irak ordusu
önce bölgeyi konvansiyonel silahlarla bombalayarak camların kırılmasını sağladı.


Bununla ikinci harekatın önünü açtı. Sonra da kimyasal bombalar devreye girdi. Camlar
kırıldığı için içeri kaçanlar da zehirli gazlardan kurtulmadı.İkinci bombardıman
başladığında ortalığa keskin bir elma kokusu yayıldı ve çocuklar kokuya doğru koştu.
Son sözleri, ‘Daye behna seva te’ yani ' Anne  elma kokusu geliyor' oldu. Sonra da birer
birer öldüler... Ve zalim kuşandığı zulmüyle,kinini kustu Halepçe’de.Kin,ölüm oldu, kan
oldu.Ölüm, gaz bulutlarıyla buluştu ve yağmalandı insanlık.Her nefes ölümdü Halepçe
de.Ölüm her canlıya uğradı, devrilen anneler, babalar ve minik bedenlerdi.Takatsiz kalan
annelerinin kollarında..Can veren minik meleklerdi.Masum bedenler annelerinin süt
kokulu göğüslerinde,ölümü kokladı o gün orada.O gün her canlı teslim oldu ölümün
kollarına.Yağan zehirdir, yağan kurşun,Yağan ölümdür oy hawar hawar ,bahara sayılı
günler kala ,zamansız bastı soğuklar ,bedenler dondu,bedenler döküldü .Halepçe
sokakları kan revan içinde,ne bülbüllerden feryat-figan,ne kavallardan ezgiler ,ne
çığlıklar ,nede koşuşturan çocuklar var.Yerlerde binlerce ölü var.Sayıları belirsiz ,kimi
yaşlı, kimi genç ya da çocuk .Kimileri de henüz bebek ,anneler, babalar ölürken ,kimi
eşine, kimi kardeşine ,kimi çocuğuna sarılmış . Ne ağıt yapacak ,ne de bağıracak,
dövünecek kimseler kalmamış sokaklarda. En çok da çocuklar öldü Halepçe’de. Tıpkı
diğer katliamlardaki gibi. Yıllar sonra ülkelerine “demokrasi” getirecek olan o uzak
memleketteki adamlar, kendi memleketlerindeki o “diktatör”e hediye etmişlerdi bu elma

kokulu zehri. Ölmeden önce,ölürken, yanarken Halepçelilerin attıkları çığlıkları
duyamadılar o “özgürlükçü ve demokrat” adamlar. Çünkü o sırada başka ülkelerde başka
hayatları mahvetmekle meşgullerdi. Başka soykırım planları vardı.Onlardı zaten,
Hiroşima’da küçük gözlü onlarca küçük çocukları yakan. Onlardı Vietnam’da
yüzlercesini., binlercesini katleden. Onlardı Ruanda’da 100 gün içinde 800 bin kişinin
katledilmesini sessizce destekleyen. Duyamadılar o çığlıkları…17 Mart’a kadar aralıklarla
süren saldırılarda ölenlerin sayısı hâlâ bile net değil. Bir çok kesiminin kabul ettiği ortak
sonuç, çoğu kadın ve çocuk en az 5 bin kişinin öldüğü, 14 bin 765 kişinin yaralandığı.


Ancak savaştan sonra kasabaya giden yabancı gözlemciler, sayının çok daha fazla
olduğu görüşünde… Olay nedeniyle 1 milyondan fazla kişi Türkiye ve İran'a
sığındı.Türkiye dünde,bugünde mahzun ve mazlumların yarasına merhem,derdine
derman olmuş,olmaya devam etmektedir.Katliamının sorumlularını tarih yargıladı; hiç
kimse bunların bu dünyada hesap vereceklerine inanmıyordu. Herkes kurbanların
hakkının ahirette alınması için dua ederken, kaderin cilvesine bakın ki, Saddam ve diğer
suçluların bir kısmı yargılandı ve idam edildi.1 Mart 2010'da  Irak  Yüksek Ceza Mahkemesi
Halepçe Katliamı'nı soykırım olarak tanıdı. Bazı Avrupa ülkeleri de benzer kararlar
aldı.Halepçe katliamı tarihe geçen kara bir sayfadır. Halepçede doğan çocuklar halen
sakat doğmaktadır ve bu saldırıda kullanılan kimyasal silahlar nedeniyle kentte kanser
hastalığı yaygın bir şekilde görülmektedir.Ama insanlık hala duymuyor seslerini...
İnsanlık susmuş, insanlık sanki sağır ve dilsiz... Hala o “özgürlükçü ve demokrat”lar
çocukları katlediyor Filistin’de.Afganistan’da,Arap baharlarında,Irak’ta Suriye'de,
kısacası İslam coğrafyasında..

Dr.İmbat MUĞLU

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar